CANIM YAZMAK İSTEMİYOR
Artık canım yazmak istemiyor. Eskiden daktilo vardı tıkır tıkır tuşlarına vurdukça yeni bir şey ürettiğinizin mutluluğu ve heyecanı ile tuşlara vurarak yazardınız.
Şimdilerde emektar daktiloların yerini bu bilgisayarlar aldı ama yine tuşlar var, yine tuşlara vuruyorsunuz ve harfler teker teker dizilmeye, siz de meramınızı anlatmaya, hislerinizi, düşüncelerinizi, duygularınızı birilerine ulaştırmanın heyecanı ve mutluluğunu duyardınız.
Tabii yazdıklarınızı hem siz değerli okuyucuların okumalarından mutlu olurdunuz, onlarda yeni bilgileri almaktan haz duyarlardı. Şimdilerde ne öyle aşk ile yazan kalemler, ne de sabırsızlıkla gazetecilerin kapısında sabah gazetelerin gelmesini bekleyen aşkla ve özlemle dolu okuyucular kaldı.
Bendeniz de bir süredir bilgisayar başında olmama rağmen elim tuşlara varırken bir yorğun, kırgın, enerjisi tükenmiş bir halde adeta zorlama ile yazmaya başladım.
Bunun bir çok nedeni var. Hem manevi, hem de maddi nedenler. Manevi nedenlerden birkaçına örnek vermem gerekirse yukarıda belirttiğim gibi sizi heyecanla bekleyen okuyanlarınız kalmadı. Bu zamanda bilgisayarın başında acaba bugün ne yazdı, hangi konuda ne dedi gibi bekleyen okuyucu olmayınca siz de ister istemez düşünüyorsunuz. Neden yazacağım, yazınca ne değişiyor, kendin yazıp kendin mi okuyacaksın diye bir kurt beyninizi kemirmeye, ellerinizin enerjisi tuşlara varacak kadar azalmaya ve tükenmeye başlıyor.
Oysa eskiden aşk ve heyecanla sizi bekleyen okuyucuları da düşünerek acaba ne yazayım, hangi konu gündemde, hangi konu okunur, neler söylemeliyim gibi düşünür ve düşündükçe de yaratıcı ve yeni fikirler ile dolardınız, içlerinden seçmeler yapmak zorunda kalırdınız.
İkincisi de maddi nedenler tabii. Madde evet herşey değil ama madde olmayınca da olmuyor bu zamanda. Bir lokma bir hırka devri çoktan kapandı biliyorsunuz. Yazdıklarınız hem okunacak, mutlu olacaksınız, manevi doyum olacak, hem de maddi olarak yazdıklarınızın tam değerini alamasanız bile üç beş kuruş gelir olacak ki, hem bütçenize bir katkı hem de yazmanıza size maddi olarak enerji verecek, yaptığınızı işin karşılığını az da olsa alacak ve tatmin olacaksınız.
Öyle zaman ve şartlarda yaşıyoruz ki, yazan da yazdıran da maddi olarak mutlu ve memmun değil. Yazan kendi kendine düşünüyor bir amelenin günlüğü kadar da para kazanamıyorsan niye yazıyorsun, git ihtiyacın varsa amelelik yap daha iyi diye insanın beynini kemiriyor.
Yazdıran da hep kazanamadığından zarar ettiğinden dem vurarak hem belki zarar ediyor, belki etmiyor bilemiyorsunuz ama hep bu gerekçelerle şikayetçi olmaktan geri kalmıyor, o da kazanmıyorsam neden bu işi yapıyorum diye düşünüyor. Bakın iki tarafta mutsuz ve bir türlü tatmin olamıyor.
Ha bunları neden yazıyorum ve nereden çıktı diyeceksiniz haklı olarak. Zaman ve gelişmeler sizi böyle düşünmeye, bunları yazmaya zorluyor ister istemez. Bazen kendi kendime yazma bırak, ne olacak ne okuyan var, ne de maddi olarak bir mutluluk duymak yerine kendini yoruyorsun, bir amele kadar yazmanın haysiyeti yoksa neden yazıyorsun demekten kendimi alamıyorum ne yapayım.
Yanlış anlaşılmasın burada Amele ifadesini amelelik yapan emekçi kardeşlerimi küçük görmek, onları aşağılamak anlamında bu ifadeyi kullanmıyorum. Sadece bir işin bedelini anlatmak, örneklemek ve amele kardeşlerimizin yevmiye olarak aldıkları bir günlük ücreti emsal göstermek için bu ifadeyi kullanıyorum.
Bir de peygamberimizin çalışanların haklarını alın terleri kurumadan veriniz hadisi şerifi aklıma geldiğinde çalışan terleyen amale kardeşlerimiz yani işçilerimiz, emekçilerimiz aklıma geliyor ondan dolayı bu ifadeyi kullanıyorum.
Yani yazmak bir dert, yazmamak bir dert. Halbuki bir keyif olması gereken iş bu ülkede, bu zamanda neden bu hale geldi bilemiyorum, bunun anlatılması ve irdelenmesi uzun zaman alır.
Ama bu ülkede yazanların bir amelenin günlüğü kadar değeri yok onu anlatmaya çalıştım o kadar..
Buradan herkes de kendine göre bir hisse çıkarsın diye de yazdım.
Ben nasibimi aldım umarım alması gerekenler de alırlar..
Yine de mutlu olmaya ve yazmaya okumaya devam edelim...